English | Turkish | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | old age n. | yaşlılık | ||
That implies enormous risks in old age. Bu da yaşlılıkta büyük riskler anlamına gelmektedir. More Sentences |
||||
General | ||||
General | old age n. | yaşlılık dönemi | ||
The citizens need time to make provision for their old age. Vatandaşların yaşlılık dönemleri için hazırlık yapmak üzere zamana ihtiyaçları vardır. More Sentences |
||||
General | old age n. | ileri yaş | ||
Old age is merciless. İleri yaş acımasızdır. More Sentences |
||||
General | old age n. | kocalık | ||
General | old age n. | ihtiyarlık | ||
General | old age n. | ilerlemiş yaş | ||
Environment | ||||
Environment | old age n. | erozyon döngüsünün son aşaması |